16 Ocak 2012

Anarşist Kaldırım Taşı..!




Giyindim kuşandım, saçlar süper, saten gömlek, kalem etek Şeytanın Avukatı filmindeki gacılardan hiçbir farkım yok. (Tamam, belki fiziken azıcık fazlalığım olabilir ama şevkimi kırmayın lütfen)  Olacaklardan habersiz kulağımda müzik, yağmurun keyfini çıkara çıkara yürüyordum.

Buraların kralı benim diyen burnu havalarda kaldırım taşıyla göz göze geldim. Yıllarca ezilmenin ve hor görülmenin siniriyle tüm hırsını benden çıkardı ve “şlaap” sesiyle gerçekleri yüzüme tokat gibi vurdu...
Nasıl kin ve nefretle doluysa artık “aman dur naif sırçayım” falan demeden Allah ne verdiyse yıkadı beni.  Yanımdan sırıtarak geçen sıçan bile gözüme benden daha güzel göründü.

Ayrıca nedir yani belediyelere ihale verirken ön şart mı koyuyor “döşediğiniz karo parçalarının altında su kalacak şekilde boşluk bırakılması gerekmektedir.” diye. Belediyenin resmi mayın tarlası olmuş bunlar..! İndiana Jones muyum ben, bubi tuzaklarından kurtulmaya çabalıyorum.

Hayır, düşünüyorum da yani boka bassam daha iyiydi. Giderim o burnu kalkık taşlardan birine sıyırırdım ayakkabımı (ohh olsun) , yağmurun etkisiyle de güzelce yıkanır tertemiz olurdu. Ama üstün başın bulanık suyla ıslandığında nasıl temizleyeceksin. Valla seçim yapmak zorunda kalsam en güzeli gidip boka basmak derdim..!

Bir elimde üstümü başımı temizlemek için kullandığım mendil ve ıslak ayaklarımdan çıkan şappidi şappidi sesleriyle kendimi flash tv’de ki halay başı gibi hissederek yoluma devam etmek zorunda kaldım.

Havaların soğuduğu, yağmurların arttığı şu kış günlerinde günlerin de anarşist kaldırım taşları yeniden iş başındalar. İşte bu sıralar ülke olarak birlik beraberliğe ihtiyacımız var… Tek avuntum ben bastıktan sonra muhtemelen yerine oturacak taş, bir canı daha yakamayacak, bir hayatı daha söndüremeyecek…

NOT: Bir de aynı taşa hem giderken hem de dönerken basan insanın hikayesi vardır ki ona hiç giremeyeceğim yüreğim kaldırmaz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder